1 Şubat 2009 Pazar

Platoniksel part 2

Zafer bir çocuk gibi ilgiye bayılırdı işte tam da bu yüzden Ceren hayatının merkezindeydi. Ceren, sevgilisiydi. Fırtınalı bir aşk yaşıyorlar denemezdi ama birbirlerini sevdikleri herkes tarafından bilinen bir gerçekti. Beraberken yaptıkları her şeyden apayrı bir tat alırdı ikisi de. En çok da evde film izlemeyi severlerdi, Zafer Ceren’in dizine yatardı seyrederken, Ceren’in parmakları Zafer’in saçlarında dolaşırdı… Tuhaf bir huzur vardı ilişkilerinde, kavga falan etmezlerdi, birbirilerine de pek karışmazlardı, düzenli ve hani seviyeli derler ya işte öyle bir ilişkiydi onlarınki…

Tanışmaları bir yaz günü gerçekleşmişti. Zafer liseden arkadaşlarıyla buluşup biraz muhabbet edip, gülüp, eğlenip, eve dönme planlarıyla gittiği bir kafede karşılaştı Ceren’le. Yine liseden pek de samimi olmadıkları Elif adlı kızın yakın bir arkadaşıydı Ceren. Ortama sonradan dahil olup bir anda ilgiyi üzerine toplamıştı adeta. Serap da oradaydı. İki aydır göremediği Zafer’in özlemiyle, heyecanla gitmişti buluşmaya. Sabah erkenden kalkmıştı, aslında doğru düzgün uyuyamamıştı demek daha doğru olur böyle bir durumda. Aklında Zafer’in olması rahatsız ediyordu Serap’ı. Bastırmaya çalıştığı duygular, Zafer’in insanın içini ısıtan o gülüşünü hatırlamasıyla daha da artarak yerini alıyordu kalbinde, bırakmak istiyordu kendini, sonunu düşünmemek hiç. Yapamıyordu. İşte sabah da kendisiyle mücadele ederek hazırlandı buluşmaya gitmek için.Ne giyeceğini düşündü uzun bir süre dolabının karşısında, giyip çıkardığı kıyafetleri yatağının üstünde küçük bir tepe oluşturmuştu, sinirden gözleri doluyordu.Neyse sonunda Zafer’in O’na en çok yakıştırdığı pembe elbiseyi giydi.Biraz makyaj yapıp çıktı; lanet olası heyecanı bir şey yemesine izin vermiyordu çünkü.Buluştular nihayetinde, Zafer,Serap’a sıkı sıkı sarıldı, kızın kalbi çıkacak gibiydi yerinden ve içinden kalp atışlarının hissedilmemesi için dua ediyordu.Zafer her zamanki gibiydi, sadece teni güneşten yanmış,saçları biraz daha uzamıştı.Ve her zamanki gibi çok eğleniyorlardı,masa kalabalıktı ama Zafer ve Serap baş başa muhabbet ediyor gibiydiler tabi ki Serap bu durumdan çok memnundu.Ta ki Elif yanında Ceren denen o kızla çıkıp gelene kadar.

Ceren ufak tefek bir kızdı, kocaman yeşil gözleri siyah saçlarla çevrelenmiş yüzünde bir çift yakut gibi parlıyordu. Küçük bir yüzü, sevimli bir gülüşü vardı. Biraz sonra kırılacakmış gibi zarif hareketlerle oturdu masaya. Hangi ortamda olunursa olunsun yeni gelenler biraz da dikkat çekici özellikleri varsa bir anda ilgiyi üzerlerinde toplamayı başarırlar. Nitekim öyle de oldu. Ardı arkasına sorular soruldu Ceren’e. Neyse ki kızcağız sıcakkanlı ve alçakgönüllüydü de yanlış yorumlayıp kendini beğenmişlik taslamadan her soruya samimiyetle cevap verdi. Herkes çok sevmişti Ceren’i, bir kişi hariç.

Serap donuk bakışlarla Ceren’i süzerken bir an için aklından geçenler tuhaf bir sızının bir anda kalbine yerleşmesine sebep oldu. Ne kadar hoş bir kız şu Ceren diye düşündü ama burnu çok büyüktü, sanki başkasına aitmiş gibi duruyordu hem elleri de çirkindi, parmakları her an kırılacak gibiydi… Kıskançlığın bir insan beyninde neler yarattığını gösterecek olsalar o an Serap’ın aklından geçen binlerce düşünceden daha iyi bir örnek bulunamazdı herhalde. Daha önce defalarca denediği gibi duygularını bastırmaya çalışması yine başarısızlıkla sonuçlanıyordu ve suratına yansıyanlardan kimsenin bir şey anlamamasını diliyordu.

Serap’ın her zaman olduğu gibi aklına gelen başına gelmişti, zaten ne zaman bir felaket senaryosu yazsa geçekleşirdi ve her defasında içinden binlerce şeyi alıp götürürdü olanlar. İşte Zafer, Ceren’in dağınık saçlarında, yeşil gözlerinde, sağ yanağında mutlulukla göz kırpan gamzesinde, neşeli kahkahalarında kaybetmişti kendisini, ilgisi bu “ortama sonradan dahil olan kız” üzerinde toplanmıştı. Serap küçüldüğünü hissediyordu, küçülüp yok olduğunu… Orada olmamayı diledi bir an, imkansızdı. Kalkıp gitsem diye geçirdi aklından, ayıptı. Çaresiz oturdu ve nice zamandır sevdiği adamın ellerinin arasından kayıp gidişini içi burkularak seyretti. Sustu.O sustukça Ceren’in sesi daha bir gür çıkar olmuştu sanki, o sustukça Zafer’in gözleri daha bir parlar olmuştu, o sustukça içinde durmadan ağlayan bir çocuk olmuştu aşkı… Ve susuşu bir aşkın itirafı oldu kendisine; geç kalınmış, karşılıksız bir aşkın…

Hiç yorum yok: