1 Şubat 2009 Pazar

Platoniksel part 4

Serap yaptığı şeyin doğruluğunu kafasında tartıyor, pişman olmamak için kendini avutuyordu. Gözlerini masanın üzerinde bir noktaya dikmiş bütün bu olup bitenleri hızlıca gözden geçiriyordu. Elif ve Ceren’le mecburen kurduğu samimiyet, Zafer’e olan hisleri, bunu usta bir oyunculukla herkesten saklayışı, Zafer ve Ceren’in ilişkileri başladığından beri hızla değişen hayatı… Ceren’e artık kötü davranmıyordu; oysa ilişkileri ilk başladığında onunla aynı ortama girmekten kaçınıyor, girmek zorunda kaldığında ise suratını asmamak için olağanüstü bir çaba sarf ediyordu. Arkadaş ortamında ne zaman Ceren’den konuşulsa istemsizce susuyor yüzüne zoraki bir gülümse yerleştirip yorum yapmamaya çalışıyordu. Ama artık kabullenmişti bu kızın varlığını hatta tuhaf ama bazen sırf Zafer mutlu diye o da mutlu oluyordu. Aralarında kötü şeyler olduğunda Zafer’i dinliyor ve O’na çözüm önerileri sunuyordu. Serap’ın yaşadığı üçlü bir aşktı, hep birinin kaybetmek zorunda kaldığı…

Zafer ve Serap düşüncelere dalmış susarken, Ceren gözlerini Serap’tan ayırmıyordu, kızlara özgü içgüdülerden midir bilinmez Serap birisine aşık olduğunu söyledikten sonra kötü bir his fark ettirmeden yerleşmişti Ceren’in içine. Masanın altında elini tutan eli daha sıkı kavradı bilinçsizce, daha bir sokuldu Zafer’e… Zafer’se olan bitenin farkında değildi ve o an sadece bunca yıllık dostu, her şeyini paylaştığı, onsuz bir hayatı düşünemediği arkadaşının, canının bir parçasının kendisinden sakladığı o “adam” a odaklanmıştı. Kim olduğunun önemi yoktu belki de vardı da şu an dert ettiği bu değildi. Neden gizlediğini anlamıyordu sadece.

Elif saatine bakıp Ceren’e döndü. “Hadi kalkalım yavaş yavaş kızları bekletmeyelim.”dedi. Ceren, Elif’in ilkokul arkadaşıydı ve yine ilkokuldan aynı sınıfta oldukları çok samimi bir dostlarının evine doğum gününü kutlamak için gidiyorlardı, beş kız olacaklardı ve sabaha kadar sürecek bir dedikodu partisi onları bekliyordu, zaten sadece kızlar olmasa Ceren düşünmeden Zafer’i de çağırır sık sık yaşadıkları romantik gecelerden birinin tekrarını sağlardı. Ama bu defa yapamadı.

Ceren, Elif, Zafer ve Serap hesabı ödeyip kalktılar masadan. Dolmuş durağına kadar dördü beraber yürüdü. Zafer ve Serap çok yakın oturdukları için eve beraber dönüyorlardı; Zafer, Ceren’in dudaklarına sevgi dolu bir öpücük kondurduktan sonra kızların dolmuşa binmesiyle de baş başa kaldılar. Otobüse binmek için sahildeki durakların yolunu tutarlarken ikisi de susuyordu, saat bir kızın sokakta yalnız gezemeyeceği kadar geçti. Zafer, Serap’a baktı.”Kalsana bu akşam bizde muhabbet, alkol falan takılırız.” diyerek gülümsedi. Yıllardır süren dostluklarında Serap, Zaferlerde defalarca kalmıştı, sabaha kadar içip göbek attıkları da olmuştu, sarılıp ağladıkları da… Zafer’in annesi Serap’ı kızı gibi severken Serap da bu dünya tatlısı kadınla vakit geçirmekten büyük mutluluk duyardı. Bazen Zafer erkenden sızardı. İşte öyle zamanlarda Serap da mutfağa geçer, Zafer’ in annesinin dinlediği Türk sanat müziği şarkılarına kısık sesle eşlik ederken, kahve yapardı. Sonra karşılıklı kahvelerini içerlerken Zafer’den, hayattan, ilişkilerden bahsedip şafak sökene dek hızla akıp giden keyifli bir sohbetin içinde bulurlardı kendilerini, arada Zafer’ in kız kardeşi de gelirdi yanlarına ama ergenlik döneminin “kimse beni anlamıyor” buhranlarından kurtulamadığından olacak sıkılıp odasına, bilgisayarının başına dönerdi. Orası Serap için ikinci bir evdi ve zamanını orda geçirmeye çoğunlukla can atardı. Ama bu kez öyle olmadı, biraz korkuyordu, içtiğinde dayanamayıp her şeyi Zafer’e anlatma ihtimalini düşünüyordu. Sağlam bir içici olmasına rağmen iki kez düşündü Zafer’in teklifini ve “bilmem ki” diyebildi sadece. Zafer şaşırdı çünkü o da bilirdi ki Serap hem onunla olmaya hem de annesiyle sohbet etmeye bayılırdı. “Niye nazlanıyorsun kızım muayyen gününde misin? Bizim evde de kadın yaşıyor merak etme vardır teçhizat.” Diye karşılık verdi. Serap gülümsedi, Zafer’in böyle her şeyi pat diye söyleyivermesi çok hoşuna gidiyordu.”Tamam lan, geliriz.” dedi Zafer’in omzuna vururken. “ Haa şöyle akıllı ol.” Diye söylendi Zafer. Durağa çoktan gelmişlerdi ve az önce yanlarından geçen kısa boylu, badem bıyıklı, hafif kel amcanın yeşil otobüsün üzerinde yer alan küçük kapak gibi bir şeyin içindeki düğmeye basışıyla fıss diye açılan kapıya seyirttiler.

Platoniksel part 3

Serap yapısı itibarıyla yenilgiyi kabul edemeyen bir insandı. Sevdiği adamın karşısında başkasıyla olmasını, öpüşmesini, sarılmasını kabullenemiyordu. Kim olsa kabullenemezdi ama bu durum Serap'ta takıntıya dönüşmeye başlamıştı. Belki hiçbir zaman Zafer ile birlikte olamayacaktı ama yine de Zafer'in kimseyle birlikte olmasını istemiyor, birisine ilgi duyduğunda inanılmaz rahatsız oluyordu.

Evet, Serap geç kalmıştı. Bazen içindeki bu sevgiyi büyümeye başladığı andan itibaren karşısındakine açmasının belki de doğru bir yol olduğunu düşünürdü. Ama artık çok geçti, Zafer'le aralarından su sızmayan iki arkadaş, sırdaş, bir "kız-erkekten" daha çok, abla veya abi kardeş gibiydiler. Aralarındaki ilişkinin bu noktaya gelmesine göz yuman kendisiydi, biliyordu. Ama her sevgisini söylemeye niyetliğinde cesaretinin kırılması, her şeyi göze almışken en ufak bir hareketle bütün planlarının alt üst olması artık içindekileri dışavurmasını imkansızlaştırmıştı. Çaresizdi, hayatı boyunca onun yanında olup mutluluğunu izlemekten korkuyordu.

Ceren, Zafer, Elif ve Serap saatler ilerledikçe daha derin bir sohbete koyuldular. Ceren'in sesi daha çok çıkıyor, adeta Zafer'den güç alarak konuşuyor, her iki lafının arasında Zafer'e dönerek belki bir öpücük, belki de keskin bir bakış fırlatıyordu. O'na ilgi göstermek çok hoşuna gidiyordu. Başını okşamak çok hoşuna giderdi mesela, her anlamda. Bir sevgili gibi değil de, anne gibi yaklaşırdı O'na. Bu da Zafer'in çok hoşuna gider, adeta bir kedi yavrusu gibi kendini sevdirmeye çalışırdı. Ceren'i öpmek çok hoşuna gidiyordu, saatlerce sevişiyorlardı. Hem de hiç sıkılmadan. Bedeninin her noktasına dokunmak istiyordu, O'ndan uzak kaldığında içine sıkıntı doluyordu. Duvarlar üstüne geliyor gibi düşünüyordu.

"Bir şeyi çok isteyip de yapamamak çok acı.." dedi Serap gayriihtiyari. Kimse ne demek istediğini anlamamıştı. Zafer "Nasıl yani? Nerden çıktı şimdi bu?" diye sordu. Serap bir açıklama yapmak zorunda hissetti kendini. Ne diyebilirdi ki? Kısa bir süre düşündü ve "Arkadaşlar bunu söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama, sanırım ben aşık oldum. İnsan böyle duygular yaşadığında paylaşmak istiyor, konuşmak istiyor. Beni bağışlayın." Zafer çok şaşırmıştı, bugüne kadar onun hiç kimseden hoşlandığını falan görmemişti. Asi bir kızdı ve kendini bir erkeğe kaptıramayacak kadar güçlü gözükmüştü gözüne. Şaşkınlığı üzerinde atıp, "Kime?" diye sordu. Diğer kızlar sessizliklerini koruyorlardı. Serap, "Şimdilik bunu sormayın, bu kadarını bile söylediğim için kızgınım kendime" dedi. Zafer'i içten içe bir merak sarmıştı ama fazla üstelemedi. İçinde garip bir üzüntü oluştu. Her ne kadar onu arkadaşı olarak görse de yıllardır beraber olmaları, çok şey paylaşmaları vesilesiyle şimdi onun başka bir erkeğe ilgi duyması Zafer'i tuhaf bir hissiyata itmişti. Anlamlandıramıyordu. Bu bir kıskanma değildi, Serap'ı her zaman arkadaşı olarak görmüştü. Kendisi de çözemiyordu, Serap'ın bir erkekle beraber olması ona saçma geliyordu, O'nu her zaman yanında olacak bir arkadaş olarak düşünmüştü. Başı sıkıştığında yanına gideceği, zaman geçireceği, uzun uzun muhabbetler edebileceği bir arkadaş. Zafer, Serap'ın artık kendisine eskisi kadar zaman harcayamayacağından korkuyor olabilirdi. Halbuki Serap'ın aklındaki kişi Zafer'den başkası değildi. Ve bu Zafer'in aklının ucundan bile geçmiyordu.

Platoniksel part 2

Zafer bir çocuk gibi ilgiye bayılırdı işte tam da bu yüzden Ceren hayatının merkezindeydi. Ceren, sevgilisiydi. Fırtınalı bir aşk yaşıyorlar denemezdi ama birbirlerini sevdikleri herkes tarafından bilinen bir gerçekti. Beraberken yaptıkları her şeyden apayrı bir tat alırdı ikisi de. En çok da evde film izlemeyi severlerdi, Zafer Ceren’in dizine yatardı seyrederken, Ceren’in parmakları Zafer’in saçlarında dolaşırdı… Tuhaf bir huzur vardı ilişkilerinde, kavga falan etmezlerdi, birbirilerine de pek karışmazlardı, düzenli ve hani seviyeli derler ya işte öyle bir ilişkiydi onlarınki…

Tanışmaları bir yaz günü gerçekleşmişti. Zafer liseden arkadaşlarıyla buluşup biraz muhabbet edip, gülüp, eğlenip, eve dönme planlarıyla gittiği bir kafede karşılaştı Ceren’le. Yine liseden pek de samimi olmadıkları Elif adlı kızın yakın bir arkadaşıydı Ceren. Ortama sonradan dahil olup bir anda ilgiyi üzerine toplamıştı adeta. Serap da oradaydı. İki aydır göremediği Zafer’in özlemiyle, heyecanla gitmişti buluşmaya. Sabah erkenden kalkmıştı, aslında doğru düzgün uyuyamamıştı demek daha doğru olur böyle bir durumda. Aklında Zafer’in olması rahatsız ediyordu Serap’ı. Bastırmaya çalıştığı duygular, Zafer’in insanın içini ısıtan o gülüşünü hatırlamasıyla daha da artarak yerini alıyordu kalbinde, bırakmak istiyordu kendini, sonunu düşünmemek hiç. Yapamıyordu. İşte sabah da kendisiyle mücadele ederek hazırlandı buluşmaya gitmek için.Ne giyeceğini düşündü uzun bir süre dolabının karşısında, giyip çıkardığı kıyafetleri yatağının üstünde küçük bir tepe oluşturmuştu, sinirden gözleri doluyordu.Neyse sonunda Zafer’in O’na en çok yakıştırdığı pembe elbiseyi giydi.Biraz makyaj yapıp çıktı; lanet olası heyecanı bir şey yemesine izin vermiyordu çünkü.Buluştular nihayetinde, Zafer,Serap’a sıkı sıkı sarıldı, kızın kalbi çıkacak gibiydi yerinden ve içinden kalp atışlarının hissedilmemesi için dua ediyordu.Zafer her zamanki gibiydi, sadece teni güneşten yanmış,saçları biraz daha uzamıştı.Ve her zamanki gibi çok eğleniyorlardı,masa kalabalıktı ama Zafer ve Serap baş başa muhabbet ediyor gibiydiler tabi ki Serap bu durumdan çok memnundu.Ta ki Elif yanında Ceren denen o kızla çıkıp gelene kadar.

Ceren ufak tefek bir kızdı, kocaman yeşil gözleri siyah saçlarla çevrelenmiş yüzünde bir çift yakut gibi parlıyordu. Küçük bir yüzü, sevimli bir gülüşü vardı. Biraz sonra kırılacakmış gibi zarif hareketlerle oturdu masaya. Hangi ortamda olunursa olunsun yeni gelenler biraz da dikkat çekici özellikleri varsa bir anda ilgiyi üzerlerinde toplamayı başarırlar. Nitekim öyle de oldu. Ardı arkasına sorular soruldu Ceren’e. Neyse ki kızcağız sıcakkanlı ve alçakgönüllüydü de yanlış yorumlayıp kendini beğenmişlik taslamadan her soruya samimiyetle cevap verdi. Herkes çok sevmişti Ceren’i, bir kişi hariç.

Serap donuk bakışlarla Ceren’i süzerken bir an için aklından geçenler tuhaf bir sızının bir anda kalbine yerleşmesine sebep oldu. Ne kadar hoş bir kız şu Ceren diye düşündü ama burnu çok büyüktü, sanki başkasına aitmiş gibi duruyordu hem elleri de çirkindi, parmakları her an kırılacak gibiydi… Kıskançlığın bir insan beyninde neler yarattığını gösterecek olsalar o an Serap’ın aklından geçen binlerce düşünceden daha iyi bir örnek bulunamazdı herhalde. Daha önce defalarca denediği gibi duygularını bastırmaya çalışması yine başarısızlıkla sonuçlanıyordu ve suratına yansıyanlardan kimsenin bir şey anlamamasını diliyordu.

Serap’ın her zaman olduğu gibi aklına gelen başına gelmişti, zaten ne zaman bir felaket senaryosu yazsa geçekleşirdi ve her defasında içinden binlerce şeyi alıp götürürdü olanlar. İşte Zafer, Ceren’in dağınık saçlarında, yeşil gözlerinde, sağ yanağında mutlulukla göz kırpan gamzesinde, neşeli kahkahalarında kaybetmişti kendisini, ilgisi bu “ortama sonradan dahil olan kız” üzerinde toplanmıştı. Serap küçüldüğünü hissediyordu, küçülüp yok olduğunu… Orada olmamayı diledi bir an, imkansızdı. Kalkıp gitsem diye geçirdi aklından, ayıptı. Çaresiz oturdu ve nice zamandır sevdiği adamın ellerinin arasından kayıp gidişini içi burkularak seyretti. Sustu.O sustukça Ceren’in sesi daha bir gür çıkar olmuştu sanki, o sustukça Zafer’in gözleri daha bir parlar olmuştu, o sustukça içinde durmadan ağlayan bir çocuk olmuştu aşkı… Ve susuşu bir aşkın itirafı oldu kendisine; geç kalınmış, karşılıksız bir aşkın…

Platoniksel part 1

Güncel olaylardan bahsettiler bir süre, delice tükettikleri çay ve sigara eşliğinde. Aslında toplanma amaçları bu değildi, sık aralıklarla birbirlerini görmek için bir araya gelirlerdi. Her buluştuklarında mutlaka dünyada olup bitenlerden, siyasetten dem vururlardı. Serap böyle konular açıldığında hemen Amerika'nın dünya üzerindeki etkisinden ve emellerinden nefretini dile getirir, adeta kin kusardı. Kesinleşmiş bir bilgi olmasa da komunizme kaymış bir duruşu vardı. Zafer ise daha çok bu konulardan uzakta olmayı severdi, zaten bu arkadaş ortamı genel anlamda bu konudan uzaktaydı ama Zafer yine de hiç konuşulmasın istiyordu. Çünkü o da doluydu ve bu ortamın eğlencesini siyaset ve dünya işleri ile bozmak istemiyordu. Zafer'in bu düşüncesinden haberdar olan Serap her seferinde Zafer'in kaş göz hareketleri ile frenleniyordu.

Zafer iki çocuklu bir ailenin büyük oğluydu. 14 yaşında bir kız kardeşi vardı. Pek başarılı bir çocuk sayılmazdı, zira okul hayatında pek çok disiplin cezası almış, dersleri konusunda da babasından çok azar işitmişti. Lise döneminin sonlarına doğru az biraz akıllanması ile üniversiteyi kazanmayı başarmıştı. Zor olmuştu ama olmuştu her nasılsa, bunu ilk öğrendiğindeki mutluluğu hayatında daha önce hiç yaşamadığını anlatırdı hep. Bu köhne zihniyetin dayatmış olduğu saçma bir eğitim sistemiyle büyüyecek olduğunu ifade etse de, o bundan sonra hayatına yön verecek kararlar almak konusunda kendisine söz vermişti. Kendisine faydalı olanı alıp, gereksiz gördükleriyle zaman kaybetmek istemiyordu artık.

Üniversitenin kayıt gününe Zafer babası ile birlikte gitmişti. Çok heyecanlıydı ve eli ayağına dolaşıyordu. Zor geçen bir günün ardından artık bir üniversiteli olmanın mutluluğuyla uyudu o gün. Farklı bir uyku olmadı aslında onun için, yine birbirinden kopuk rüyalar görmüştü. Ancak sık aralıklarla gördüğü o rüyayı o gece de görmüştü, cinsiyetini bile çözemeyecek kadar belirsiz bir silüetin odasının ışıklarını açıp kapadığını gördü. Zafer uyanana kadar sürerdi bu ve kan ter içinde uyanırdı her seferinde. Bunu anlamakta güçlük çekiyordu, bilinçaltındaki hangi unsur böyle bir rüya görmeye itebilirdi ki onu? Çözemiyordu.

Üniversitedeki ilk gününde -okul boyunca her zaman olacağı gibi- Serap yanındaydı. İkisi de aynı okulu kazandıkları için içten içe sevinçlilerdi. Zaten kim olsa bir arkadaşıyla aynı okulu kazanmayı isterdi. Onların da şansı yaver gitmişti ve aynı okulun farklı bölümlerinde kendilerine yer bulmuşlardı.

Serap biraz asabi bir kızdı, birisine kızdığı zaman onu kimse tanıyamazdı. Kendini haklı çıkarmak konusunda doktora sahibiydi adeta. En haksız olduğu konuda bile ilgi çekici argümanlar ortaya koyarak zeytinyağı gibi üste çıkardı. Hayata karşı çok sağlam bir duruşu var gibi görünürdü dışarıdan. Erkek gibi kız denilen tabire uyuyordu. Ancak her insan gibi Serap'ın da bir zayıf noktası vardı. Hem de çok uzun süredir onunla birlikte olan bir zaaftı bu. En ateşli tartışmaların, kavgaların bile yanında sönük kaldığı bir yangındı bu. Çoğu zaman bunu kabullenemiyordu hatta, böyle bir şeyin olabileceğine kendini inandıramıyordu. Ama içindeki sesi de susturamıyordu aynı zamanda, Serap'ın dominant yönü bu yanındaki çocuğa karşı hissettiklerini bastıramıyordu.

Serap uzun süredir hep arkadaşça bir şeyleri paylaştığı, çoğu kez -her ne sebepten olursa olsun- başbaşa kaldığı, içinde bir tek saniyeliğine bile aşkın geçmediği saatlerce süren muhabbetler ettiği, hatta ve hatta aynı yatakta bile yattığı bu çocuğa öylesine bağlıydı ki, onu kaybetmek korkusu içindeki aşkı dışarıya vurmasına engel oluyordu. Bu yüzden de bu içindeki şey öylesine büyümüştü ki artık kendisine fazlasıyla acı vermeye başlamıştı. O'nun kokusunu biliyordu, O'nun ellerine değmişliği vardı, O'nun bakışlarına da yakalanmıştı ama biliyordu bunların hiçbirinin sahibi kendisi değildi. Zafer'in hayatında başka birisi vardı.