16 Eylül 2008 Salı

Almanya'dan oğul getirtme işine girdim

(Nasıl bir giriş yapacağımı ayarlayamadım, idare edin)

Beni az çok bilirsiniz, yalanı sevmem, gıybetten, şirkten uzak bir insanımdır. Etrafımda sevilip sayılan, siki emilen gayet düzgün bir ferdimdir. Ayrıca toplumsal kurallara da bir o kadar bağlıyımdır. Yere tükürmem mesela, tüküren görürsem de içimden küfrederim. Böyle böyle yerine getiririm misyonumu. Nasılım?

Benim birçok kiracı arkadaşım var. Öğrenci olduğumdan kelli etrafımda bu tarz insanlardan oldukça var. Ev sahibine borçlu, yüzsüz insanlar falan. Kendilerinden her ne kadar hazzetmesemde aynı ortamda olduğumuzdan yüzlerine gülmek zorunda kalıyorum ve arkadaşlığımı belirli sınırlar(sınırların belirliliği) dahilinde devam ettiriyorum. Bu belirlediğim sınırlar dahilinde bu kiracı arkadaşlarımın ev sahipleri ile tanışmak da var(ohaoha).

Geçen yine bir tanesiyle oturduk konuşuyoruz bu ev sahiplerinin, şey dedi; "Senin bu arkadaşın Hilmi kiraları neredeyse hiç ödemiyor, bir çözüm üretmemiz lazım Barış!". Çok utandım, hiçbir şey diyemedim. Haklıydı kadın ve ben aslında o iğrenç arkadaşımı savunmaktan yana da değildim. pisti o. En basitinden; bana çokonat ısmarlamıyordu. İnsanlık için belki küçük bir şeydi bu fakat benim için gayet önemliydi.

Bir plan yaptım. Daha doğrusu yeni bir sektör yarattım. "Almanya'dan oğul getirtmek".

Bu muhteşem fikri hemen ilgili arkadaşımın ev sahibiyle paylaştım. Dedim böyle böyle. "Sana bir çocuk getirtelim" dedim. "Böylece o pis adam da evini terketmek zorunda kalır".

Kötüydüm belki ama bunu yapmak zorundaydım. Hemen Almanya'daki arkadaşım İsmet'i arayıp elindeki en annesi İstanbul'luya benzeyen arkadaşını göndermesini istedim. Sağolsun beni kırmadı, iki gün sonra çocuk elime ulaştı. Ev sahibine teslim ettim kendisini, sonra o da bir güzel o pis arkadaşımı evden çıkarttı. Çünkü Almanya'dan oğlu gelmişti.

Hayat bazılarının amına koymazsanız amınıza koyuyor. Dikkat edin.

Hiç yorum yok: